Eylül 2019

deliren örnek biri
         Delilik mi dahilik mi?. Delilikten mi dahiliğe geçilir yoksa dahiliğin bir sonucu mudur delilik. Buna benzer nice karmaşık düşünceler. Nacizane haddim olmayarak kendi düşüncelerimi bi paylaşmak istiyorum sizlerle. kabül etmek veya etmemek gibi bir zorunluluk yok elbet :)
     Bazen düşünüp dururum, Bu zalim dünyada; delirmek mi kolay yoksa akıllı kalmak mı?, düşünmek mi kolay düşünmeden günlük yaşamak mı?, kafaya takmak mı kolay yoksa hiçbir şeyi umursamadan yaşamak mı?. Bu ikilemler sonsuz adette örneklendirilebilir. lakin düşünmeden edemiyorum delilik bir hastalık mı sonradan edinilen yoksa irsi bir durum mudur babadan oğula geçen. Bence her iki cevap da doğru. delilik ile dahilik arasında ince bir çizgi olduğunu düşünüyorum. Ama şu da vardır ki her deli dahi değildir her dahide deli değildir.
Gelin empati yapalım önce bir delinin aklına (!) girip onun gibi düşünelim. ha şunu da eklemek istiyorum. malümünüz deliliğin çeşitleri var.. ben zarar verenleri ve şizofrenleri buna katmıyorum. irsi yani genlerinden kaynaklanarak deliren bireyler her açıdan yükümlü değildirler. yani herhangi bir ehliyetleri yoktur. yani yaptıklarından sorumlu tutulmazlar çünkü bilinçsizce hareket ederler. Çocuklar için söylenilen aklı baliğ olma veya farik mümeyyiz (bknz.google) den yoksundurlar. onlar akıllılarla dolu bir dünyada belki yardıma muhtaç yaşamak zorundadırlar. 
Albert EİNSTEİN
       Ya diğer grup.. yani sonradan delirenler, onların durumu daha dramatik. Yaşadıkları travmatik geliş-meler buna sebebiyet vermiş olabilir. Bir parantez açmak istiyorum DELİLER tiyatrosu 1980-90 ların ve başrollerinde Zeki ALASYA ve Metin AKPINAR ın oynadığı kaberede metin akpınarın repliği mıh gibi aklıma çakılmıştır. neydi o ? "Akıl bir kuş gibidir uçar giderse bir daha geri gelmez) Bunun diğer sebebi ise günümüzün kötümser, karamsar,insanın insanı öldürdüğü, zulmün kol gezdiği, haksızlıkların, hırsızlıkların, ve envayi çeşit kötülüğün kol gezdiği bu dünyada katlanamamak.
Sevilesi.. :)
        Son olarak da aşırı düşünce insanı zihinsel zorluklara sokabilir. Bu örneği ise dahilik ile delilik arasındaki bağ hakkında sizlere düşüncelerimi ileteceğim. Bilirsiniz insan beynini ancak %10 'unu kullanabiliyor. Dahi olarak bildiklerimiz ise bunun biraz daha fazlasını. ya geri kalan kısım ?. İşte daha fazlası insanı deliliğe yönlendirebilir. Çünkü artık onlar zihinsel olarak bu boyutta değil gibidirler. Uzun lafın kısası bu iki durum hem iyi hemde kotü önemli olan vucut sağlığı gibi akıl sağlığını da dinçte tutmak gerekir. Bunun da tek tedavisi bence okumak.. 
       Yazımı okuduğunuz için teşekkür eder iyi günler dilerim.









Neden ve nasıl arkadaş seçeriz?


Ünlü yazar CS Lewis, “‘Ne! Sen de mi? Bir tek benim sanıyordum’ dediğimiz anda başlar arkadaşlık,” diyordu.
Aynı şekilde Yunan düşünür Plato da “benzerlikler arkadaşlıkları doğurur” demişti M.Ö. 360 yılında. Aristo benzer bir yorum yapmıştı: “Kendimize benzeyenleri sevdiğimiz söylenir.”
Düşünce ve zevk paylaşımı üzerinde yeşeren arkadaşlıklar içgüdüselmiş gibi görünür; fakat bu aldatıcıdır. Çoğu arkadaşlıklar aile üyelerinin ve eşlerin dışında gelişir. Yani arkadaşlık genetikle ya da neslini devam ettirme amacıyla açıklanamaz. Tersine evrimci biyologlar arkadaşlığı karşılıklı faydaya dayandırıyor. Yani ‘sen benim sırtımı kaşırsan ben de seninkini kaşırım’ anlayışına.
Fakat sosyal psikologlar, insanların arkadaşlarına ettikleri ve arkadaşlarından aldıkları yardımın çetelesini tutmadığını ortaya koydu. Primatolog Joan Silk bu durumu şöyle ifade ediyor: “Karşılıklılık ve eşitlik arkadaşlar arasında önemlidir; fakat her şeyin ille de aynı şekilde karşılığının aranması anlayışı yakın arkadaşlıkların kurulmasına ve sürdürülmesine aykırıdır. Eğer bu çelişkili durum gerçekten de doğruysa arkadaşlık evrim analizcileri için büyük bir bilmece oluşturuyor.”

Sosyal hiyerarşi

Evrimle ilgili diğer konularda olduğu gibi bu konuda da hayvanlar alemine bakmak ipuçları verebilir. Fransız köpekbalığı uzmanları, köpekbalıklarının aynı alanlara toplanmasının sosyal bir açıklaması var mı, yani arkadaşlık sonucu mu, yoksa bu bölgelerde yiyecek bol olduğu için mi olduğunu araştırdı.
Bazı köpekbalıklarının belli köpekbalıklarının yanında olmayı tercih ettiğini ve bu arkadaşlıkların uzun zaman devam ettiği, bazılarının ise diğerlerinden uzaklaşmak için yollarını değiştirdiği görüldü. Coğrafi ya da bölgesel yakınlık bu arkadaşlıkları açıklamaya yetmiyordu.
Daha büyük beyne sahip yunus balıklarında ise primatlarda olduğu gibi iki dereceli sosyal hiyerarşi söz konusu. İki-üç üyeden oluşan erkekler grubu, dişileri diğer erkeklerden korumak için ittifak kuruyor, bu şekilde oluşmuş birçok grubun yer aldığı daha kalabalık gruplar ise diğer grupların dişilerini çalmak için oluşturuluyordu. Her iki grupta yer alan erkekler birbiriyle akraba olduğundan bu tür işbirliğinin nedeni genlere dayandırılabilir.
Fakat Avustralyalı bir araştırma grubu üçüncü bir hiyerarşi keşfetti. Burada ise birbiriyle akraba olmayan büyük gruplar arasındaki bir işbirliğinden söz ediliyordu.
İnsan arkadaşlıklarında olduğu gibi hayvanlar arasındaki bazı ittifaklar da karşılıklılık ile açıklanamıyordu. Örneğin yunus balıkları gruplar halinde dolaşırken bir başka grupla rekabet halinde bile olsa, bölgeye gelen yabancı yunuslara karşı, ortak yarar gözeterek işbirliği yapabiliyordu.

Stratejik mekanizma

Belki de arkadaşlıklar ne Plato ve Aristo’nun savunduğu gibi benzerliklere, ne de evrimci biyologların savunduğu gibi karşılıklılık ilkesine değil, itibarın korunmasına dayanıyordur.
Psikolog Peter DeScioli ve Reobert Kurzban’ın 2009’da yaptığı bir deneyde, deneklerden aile dışı 10 arkadaşlarını yakınlık derecesine göre sıralamaları istendi. Daha sonra bu arkadaşlarına dağıtmak üzere 100 puanları olduğunu hayal etmeleri söylendi.
Deneklere, sonucu herkesin göreceği söylendiğinde puanları eşit dağıttıkları görüldü. Fakat sonucun gizli tutulacağı söylendiğinde puan dağıtımı en iyi arkadaşa en fazla puan, sonrakilere ise giderek azalacak şekilde yapılmıştı. İtibarını gözeten sosyal varlıklar olarak insanlar, davranışlarının başkaları tarafından gözlenebileceği kaygısıyla hareket ediyordu.
Arkadaşlıklar, gelecekte ortaya çıkması muhtemel çatışmalara karşı önceden destek sağlamak için kullanılan stratejik bir mekanizma olarak işlev görüyor olabilir. Uzmanlar, insanların müdahil olduğu çatışmalarda kazanan tarafın, güç veya beceriden ziyade, destekçi sayısıyla bağlantılı olduğunu belirtiyor. Yani arkadaşlıkların çıkar üzerine kurulmadığına dair büyük söylemler biraz lafta kalıyor denebilir.

NOT: BBC Türkiye'den alıntıdır..

Zaman.. evet zaman.. ne garip değil mi? hiç dur-madan akıp giden ve hiç bir şekilde kendine müdahale edilemeyen bir durum.. Madem durdurulamıyor, insan-oğlu denilen homosap-hienlerin bu durum kar-şısında neler yapması gerektiğini sizlere kendi penceremden anlatmaya çalışacağım.

Bu aslında bir esneme gibidir. Bulaşıcıdır. Ve asla insandan ay- rılmaz, hiç bir ilaç da buna çare olamamıştır. e peki nasıl olur da kimi insanlar hiç yakalanmaz iken kimi insanların başlarının belasıdır. illaki herkezin bildik-lerini belki tekrar edeceğim la-kin kendi cümlelerim ile bunu açıklamak istiyorum. Bence sı-kılganlığın en büyük dostu tembelliktir.
Sizlere elbet tembelliğin ne olduğunu ve nasıl olduğunu sizlere anlatmayacağım. ha keza bu herkesin malümünde bir konu. İnsanoğlu monotonluğa karşı kodlanmıştır. aynı bir belgeselde öğrendiğim ve beni çok şaşırtan bir bilgi gibi insan vücudu şişmanlığı sevmez, yemek yeme hormonlarını dizginlenirse vücut otomatik olarak zayıflamaya başlayacağı gibi. monotonluk ise sıkılganlık ve tembellik hormonlarını tetikler (bu tamamen kendi tezimdir.).
Öyle insanlarda vardır ki on parmağında on marifet boş durmayı sevmezler ve ya sürekli birşey üretirler yada çevresinde bulunan bozulan materyalleri onarır veya bakımını yapar, sürekli kendine birşeyler katar. 
Bazen düşünüp dururum birşeyi icad eden insanlar çalışkanlıklarından dolayımıdır, Yoksa Allahın bir lütfümüdür. Sanmıyorum. tamam becerikli insanlar olduğu gibi beceriksiz insanlar hatta benim gibi sakarlar var bu dünyada. Bu insanların bu tarz bir ayrışmanın olmasının nedeni çalışmaktır a dostlar çalışmak. şimdi bana sorduğunuzu duyar gibiyim 
- Sen çalışkan mısın? 
- Hayır, 
- Peki neden böyle atıp tutuyorsun 
- Evet haklısın. Ama bir gün bu tabuyu kendi adıma yıkacağıma inanıyorum
Uzun lafın kısası, sözlerime o meşhur kişilik Albert Einstein in bir sözü ile son vermek istiyorum. " Çalışmak; sıkıntıyı, kötülüğü ve yoksulluğu uzaklaştırır. "




TÜRKER BÜLENT BEŞLİ

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.